25 Mart 2012 Pazar

Yabancı Gözüyle Nasıl Görünüyoruz?

Türkiye'de yaşayan onlarca farklı grub,farklı yaşam biçimlerine rağmen,bazı noktalarda ortak davranışlarda geliştirmişlerdir.
Ne yazık ki bu ortak davranışlar,pekte hoşumuza giden türden olmasalar da bir gerçektir.


Google'da;"Türklere özgün davranışlar" diye arasanız,maddeler halinde sayfalarca döküme ulaşmanız mümkündür.Üstelik,bunları belirleyenler de yine kendi insanlarımızdır.

Ya..yabancı gözüyle nasıl bir toplumuz?Yabancılar bizi nasıl görüyor?

Bu soru İstanbul'da yaşayan yabancılara sorulduğunda,bizi çabuk kavradıkları bir gerçek.

İşte onlardan bazıları:


* Herşeyi son ana bırakıyorsunuz.

Örneğin:

Faturaları son gün ödemeye gidiyorsunuz.

Devlete verilmesi gereken bilgi formlarını son güne sıkıştırıyorsunuz.

Arabanın sigortasını yenilemeyi ya son güne bırakıyor yada yenilemek yerine birkaç gün sonra cezalı güncelliyorsunuz.

Emlak vergilerini de son ana bırakıyorsunuz....

*Bir esnafa örneğin bir tesisatçıya yada marangoza bir tamirat işi yaptıracaksanız,işi yapanın mutlaka başında durmanız gerekiyor.
Çünkü;işini güzel tamamlamıyor.Ya,mutlaka eksik bir iş bırakıyor.Yada,malzemeyi eksik kullanıyor.Yapılan iş iki gün sonra daha da büyüyerek,yeniden yapılmaya başlanıyor.

Bütün bunlardan Daha da kötüsü olabiliyor.Teknisyenler genellikle işi tamamladan haftalarca sizi peşinden koşturuyor.

*Çok rahat şekilde,bulunduğunuz ortamı alt-üst yapabiliyorsunuz.Yere tükürmek ve çöp atmak,çok doğal bir olay gibi davranabiliyor ve rahatsızlık hissetmiyorsunuz.Bulunduğunuz yerde ki çöpü almanız istendiğinde,"Ben atmadım ki!.." diye tepki veriyorsunuz.

*Randevularınıza bağlı değilsiniz.İş toplantılarına son anda veya gecikmeli katılıyorsunuz.

Okul toplantılarına,ebeveyn-öğretmen toplantılarına ya hiç gitmiyorsunuz,yada toplantı saatinin sonunda gidiyorsunuz.

*Yabancı olduğunu anladığınız anda,fiyatları katlamayı bir yetenek,bir başarı olarak algılıyorsunuz.Yani,alış-verişlerde ve Turizm etkinliklerinde hep "Kuşku" üretiyorsunuz.

Hisseden Kıssa:

Almanya'da doğup büyüyen bir Türk çocuğu,aile bağlarını koparmamak için,Güneydoğu illerinden birisine ziyarete geldiğinde,şehri dolaşmak ve alış-veriş yapmak üzere evden ayrılır.Öğle saatlerinde bir lokantaya girerek,karnını doyurmaya karar verir.Doğup büyüdüğü Almanya'da fazla güneş görmediği için,ten rengi açık olduğundan,yabancı bir turist hissi vermektedir.Lokantaya girdiğinde garsonlar onu yabancı zannederek,bir kaç dilden salvo yaparlar.Genç adam,şartlara uyarak,ses çıkarmaz ve Almanca konuşur.Siparişler verilir ve yemek yenir.

Sıra hesap ödemeye gelince lokantanın sahibi,garsona;Ne yediyse üç-dört katını yaz.Nasıl olsa anlamaz,onlar ucuz görünür." diye seslenir.Garsonda fiyat tutarını patronun istediği gibi şişirerek,müşteriye uzatır.Hesap pusulasını alan genç adam,kısa bir süre inceledikten sonra,tutarın dörtte birini masaya bırakır.Garson,ödemenin eksik yapıldığını anlatarak,pusulada ki rakamı gösterdiğinde,genç adam,daha fazla dayanamayarak,"Ben Türk'üm.Konuştuklarınızın tümünü duydum."dediğinde,orada bulunanların hepsi mosmor kesilir.

Lokanta sahibi,yaptığı yanlıştan utanarak,yalvar-yakıştır özür diler ve genç adamdan hesap ücreti almaz.

Başka bir yazımızı daha okuyunuz
Yasakların Farkında mısınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder