21 Ekim 2012 Pazar

Korku


Korku..Büyükten küçüğe herkesin,bir başkasını istediği gibi yönlendirmek ve baskı altına almak için kullandığı  sihirli bir sözcük.Sihirli, ürpertici ve korku verici bir sözcük.

Daha çok küçük yaşlarda çocuklara  karşı kullanılan bu sözcük,çocuklarımızın gelişimleri sırasında fayda yerine zarar vermekte, onların beyinlerinde fırtınalar oluşmasına neden olmaktadır.Bazen fırtına o kadar büyür ki, “ne oluyor bu çocuğa.” diye de hayıflanır, kendi ellerimizle bozduğumuz çocuğun dengesini  yerli yerine koymak için de ,her fedakarlığı yapmak için de uğraşır dururuz.
   Doğal olarak çocuklarda görülen ve dolayısı ile toplumun tamamını kapsayan bu korku travmasını en yakın hissedenlerden birisi de benim.Çünkü ben bir öğretmenim ve bunun sıkıntısını en çok hisseden, gözlemleyen ve yaşayanlardanım.”Korku “ sendromu ile ilgili o kadar çok örnek var ki,bunları aşmanın da tek yolu bilinçlenmek ve “ korku “ veren düşüncelerden uzaklaşmamızdır.Bunun için de bir takım kuralları belirleyip, uygun şekilde davranmalı ve zorunlu olmadıkça da çocuklarımıza bu sözcükleri  kullanmamalıyız.

En iyisi  gelin, sizinle birlikte bu konunun üzerine gidelim.Örnekler vererek,neler yapılabileceğini de birlikte belirleyip,ona göre de davranışlarımızı yönlendirelim.

  Şöyle bir an kendi çocukluğumuza dönelim ve biraz düşünelim.
Bizler de, bizden öncekilerden hep korku alarak büyütüldük. Sanki bir gelenekmiş gibi,sakıncalarını bile bile bizde devam ediyoruz.Daha çocuğumuz emeklemeye başladığı andan itibaren,zararlı ve tehlikeli araç gereçleri,koruma altına almak yerine, çocuğumuza sesimizi değiştirerek “hişt ! o cıss!!,öcü!! ona dokunma, buna yaklaşma,şunu elleme..” biçiminde küçük korkular vererek, bir takım araç gereçleri çocuklarımızdan koruma yolunu seçeriz.Böyle bir yaklaşım yerine, tehlikeli olabilecek araç gereçlerden çocuğumuzu koruma altına almalıyız.Çocuğun beyni gelişince de araçların neden tehlikeli olduğunu anlatmalı ve öğretmeliyiz.
  Yürümeye ve az çok konuşmaya başlayan çocuğumuza; bazen bazı konuları anlatmak yerine, kolay yolu seçer ve onu korkutarak olayı geçiştiririz.En çokta yemek yedirirken yada uyku zorluğu çektiği anlarda baş vurduğumuz yöntemler vardır.Eğer çocuk yemekte sorun çıkarırsa,” Çabuk ye.Bak yemezsen seni atdaa bırakırım,” veya “Sen yemezsen abi hepsini bitirir.”  gibi cümlelerle güya çocuğun yemesini sağlamaya çalışırız.Uyku saati gelen çocuk uymadığında duvara vurarak, aynı zaman da garip seslerde çıkarırız.Hatta ileri giderek “Uyu,hadi yum gözlerini,öcüler seni almaya gelmişler. Uyumazsan götürecekler.” Diyerek korku sözcüklerini peşi sıra kullanır,hayal dünyasını sanal varlıklarla doldururuz.
  Çocuğumuz beş altı yaşlarına basınca, korku sözcükleri de farklılaşır. Oraya gitme-buraya gitme,onu yapma-bunu yapma ,en kötüsü de onunla oynama-şununla oynama diyerek arkadaş seçimini bile ona bırakmaz,onun yerine biz seçeriz. Özellikle büyük şehirlerde, çocuklara oyun alanı bırakılmadığı  için,oyunlarını evin içinde veya balkonda oynama alışkanlığı kazandırır,farklı karakterler de arkadaş gruplarının oluşumunu engelleriz. Sokakları tehlikeli yerler olarak gösteririz.Doğayı televizyondan tanırlar.Sonuçta da çocuk,kurbağayı , solucanı,karıncayı gördüğü zaman ,basar çığlığı.Çünkü onlara doğayla iç içe yaşama yerine; doğadaki korkuları aşılarız.
  Okul çağı gelen çocuğun, her şeyden korkarak  büyüme alışkanlığını,okulda da devam ettiririz. Çantası ağır diye anne taşır.Ödevleri  anne- baba yapar.Sebep ise basittir. “Aman çocuğumuz yorulmasın.Aman arkadaşlarından geri kalmasın.”düşüncesiyle çocuğu koruduğumuzu sanırız. Çocuk okuma ve yazmayı söktüğü andan itibaren,durum birden farklılaşır.Sıra önemli bir dayatmaya daha gelmiştir.Dayatmanın adı da “matematik” dersidir.”Bak çocuğum matematik zordur.Onun için iyi öğren.”korkusunu veririz.Üstelik o andan sonra da çocuğu yalnız bırakırız.Toplumun genelinde “ matematik “ fobisi "vardır.İşte bu korkunun sebebi, bilinçsiz yönlendirmelerle bu yaşlarda başlamaktadır.Eğer çocuk matematik korkusunu yener de, başarılı olursa,sorun bir nebze halledilmiştir.Başarılı olamazsa,korku şiddete kadar uzanır.En ağır hakaretlere maruz kalır.Aynı zaman da diğer dersler de ve başka alanlarda da olumsuzluklar , sırası ile ortaya çıkmaya başlar.Öyle bir an gelir ki,çocuğumuzun ortaya çıkan bir sorununu bire bir halletmek yerine;Öğretmenini öne sürerek,”” dersini yapmazsan, seni öğretmenine söylerim.” Yada “ Seni öğretmenine bir söyleyeyim de, sana gününü göstersin.” türünde sözlerle korku vermeye çalışırız.Bu çok yanlış bir yöntemdir.Çocuk öğretmeni bahane edilerek korkutulmamalıdır.Her şeyden önce öğretmen bir “öcü” değildir.Öğretmeni bir korku aracı gibi göstermek, çocuğun gelişiminde olumsuzluk yaratır.
İyilik yaptığımızı sanarak başlayan korkular, artık yaşamının bir parçası olur.İlköğretim biter.Sınav korkusu başlar.Lise yıllarında kız-erkek ilişkilerindeki korkular ,sıkıntıyı daha da derinleştirir.Lise bitimin de yeniden sınav korkusu, arkasından iş bulamama  korkusu çocuklarımızın yaşamını alt üst etmektedir.Korkuyla yetişen çocuklardan,geleceği parlak nesiller bekleriz.Onların mutlu olmaları veya mutsuzlukları bizi de etkiler .Olumsuzlukların sonucunda da “nerede hata yaptık.” sorusunu sorarız.Ama geç kalınmıştır.
Bu ve buna benzer soruları sormamak için  çocuklarımıza korku aşılamaktan vaz geçmeliyiz.Daha küçük yaştan itibaren, sordukları sorulara ; kısa, net ve anlaşılır yanıtlar vermeliyiz.Kendi işini yapabilmesi için güven ve destek vermeliyiz.Bazı konuları “ ayıp” yada “ günah” şeklinde geçiştirmemeliyiz.Özellikle de dini alanda,bilmediğimiz konularda, kulaktan duyma  bilgileri çocuklarımıza aşılamamalı ve mutlaka hüküm yürütmemeliyiz.Eğer çocuğumuzu bilgilendirmek istiyorsak, konuyu kitaplardan yada uzmanından birlikte araştırmalı,doğruyu öğretmeliyiz.Onlara farklı dinleri ve mezhepleri yalan yanlış tanıtmamalıyız. Çocuğumuzu yetiştirirken,iyilik ve doğruluğun yararlarını anlatmalıyız.Allah korkusu yerine, önce Allah sevgisini aşılamalı ve allahın sevgisini kazanmayı öğretmeliyiz.Ayıp yerine doğruluk ve dürüstlük, günah yerine, sevabın güzelliklerini ve bu olguların sonucunda da cehennem yerine cennet sözcüklerini daha çok kullanmalıyız.Ayıp, günah ve cehennem sözcüklerinin, Allah sevgisi olmayan durumlarda kullanıldığını, öyle durumlarda da allah’ tan korkulmasının gerektiği kavratılmalıdır.

29/11/2005
 Mehmet Soyöz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder