Akşama doğru evden çıktı.Daha hava tam
kararmamıştı.Sokaklarda yürüyen insanlar,koşuşturmalı bir telaş
içindeydiler.Hepside aceleleri varmış gibi,oradan oraya hareket
ediyorlar,birinin boşalttığı bir yeri,bir başkası dolduruyordu
.
O ise gayet rahattı.Uzun zamandır,bu saatlerde sokağa
çıkmadığını ve halkla iç içe olmadığını hatırladı. Aylardır, okul çıkışı eve
kapanıyor ve bilgisayarın başından kalkmıyordu.”Ne iyi ettim de kendimi sokağa
attım” diye geçirdi aklından.
Tam o sırada,bir tarafı ağaçlarla kapanmış,içinde
sıra-sıra rafların üzerinde düzgünce sıralanmış,profil demirlerinin olduğu bir
iş yeri gözüne ilişmişti.Sonra eli gayri-ihtiyari birden pantolonunun sağ
cebindeki anahtarlara gidince,bu dükkanın kendisinin olduğu aklına
gelmişti.Evet..evet.. burası kendisinindi. Heyecanlandı..
”Allah Allah ben burayı tamamen aklımdan
çıkarmışım.”dedi.
Bir anda kendini dükkanın önünde buldu.İçerisinin
aydınlığı yarı loştu.İki elini gözünün etrafında tutarak, gözlerini kıstı
ve dikkatlice içeriye baktı.Raflardaki demirler,zamana karşı direnmişler ve ne
düzenleri nede şekilleri bozulmamıştı.Hatta hiç paslanmamışlardı da..
Aa.. o da ne? Kapı açıktı.Elindeki anahtarlara
baktı.”Bunlar,eski dükkanın anahtarları..tabii ya..buraya anahtar gerekli
değildi ki..” diye geçirdi aklından.Aslında aklı biraz karışmıştı.Bu dükkanı ve
içindeki onca para edecek malzemeleri nasıl olup da,bunca zaman aklından
çıkardığına akıl erdimiyordu.
Sonra,krizler geldi aklına.İşleri iyiyken,önce uzak
Asya da başlayan kriz,sonra Rusya’yı da sarmış ve dalga -dalga dünyaya
dağılmıştı.O günlerde çok direnmişti.Ama,deprem ve arkasından yaşanan
“Anayasayı fırlatma” krizlerinden sonra,elinde kalan malzemeleri yok pahasına
satmıştı.Geriye kalanları da buraya taşımıştı.Ama niye buraya taşıdığını bir
türlü hatırlayamıyordu.Getirdiği malzemeler ve demirler sanki daha
azdı.Beyninde bazı bölümler silikti.Sonra yavaşça belleği yerine gelmeye
başlamıştı.Yıllar öncesiydi ve tekrar malzeme almış, işinin başına
geçmişti.Ama,nedense kimse alış-veriş için gelmediğinden,malları yerinde
öylece kala kalmıştı.
Eski müşterileri geldi gözünün önüne.Rauf, önceki
borcunu kapatmadığı için gelmiyordu yanına.Tekin de kalan borcunu ödememek için
alış-veriş yapmıyordu.Aslında onunla hesapları görüşüp helalaşmak için yanına
gitmişti.Bir miktar ödeme yapan tekin,kalan miktarı ödemeye
yanaşmamıştı.”Faturasız aldığım malzemelerin karşılığı kesiyorum” demişti.Ama
ona gör bu davranış yanlıştı.Fatura alsın almasın bedeli değişmiyordu.O yüzden
Tekin’e hakkını helal etmemişti.
“Dükkanın yerini değiştirmeliyim.”
”Ama nereye? Buralarda olmaz artık bu iş.Daha değişik
bir yere taşıyayım bunları” diye düşünüyordu.Sonra birden ana caddenin
başındaki dükkan geldi aklına.Toptan-gıda ticareti yapan birisi vardı.O
boşaltmıştı orayı.Aslında uzun zamandır
“Bu adam burayı boşaltsa da tutsam.” diyordu.Tabii
ya.. orayı kiralar ve taşınırsa daha iyi olabilirdi.Hem ana
caddeyede çok yakındı.Üstelik sağı-solu ve önü de boştu.Bu işi için çok uygun
bir yerdi.
Dükkanın içine girdi.Yerdeki demirlerin üzerine basarak,geçmeye
çalıştı.Biraz dağınık kalmışlardı.Bir kaç tane kepenk borusu gözüne
ilişti.Uçları pörsümüş ve çürümeye yüz tutmuşlardı.Dış tarafları pastan iyice
kararmıştı.
“Bunları bir yerden çıkma almıştım.Biraz temizlesem
iyi olacak.Diğer malzemelerin yanında bu hurdalar hiç de hoş durmuyorlar.”
İlerledi.Sehpanın öbür yanına geçtiğinde,dükkanın ne
kadarda büyük olduğunu fark etti.Birden aklına bir şey daha gelmişti.Onca
zamandır malzemeleri burada olmasına rağmen,kimse kendisinden kira istemeye
gelmemişti.Aslında buranın kirası çevreye göre çok ucuzdu.Emsallerinin beşte
biri kadar bir ücretle tutmuştu burayı.Ama yıllardır ödemediği için borcu
bayağı birikmiş olmalıydı.Acaba kimse görmeden çekip gitse miydi?Şimdi,birisi
gelirde,ödemediğin kira karşılığı bütün bu malzemelere el koyacağız
derse,ne diyecekti?
Birden, dükkanın giriş kapısında önce
gürültüleri,sonrada kendileri ortaya çıkan çocukları fark etti.Üç dört
taneydiler.Bağırarak konuşuyorlar ve birbirlerini kovalıyorlardı.Onunla da
yetinmeyip,raflardan aldıkları borularla birbirlerine iteliyorlardı.
Olduğu yerden hemen fırladı ve çocukların yanına
vardı.O orta yerde öylece durup,
”Çocuklar kesin şu gürültüyü!” derken,
çocuklar onun bağırtısına hiç aldırış etmeden kavga
eder gibi oyunlarına devam ediyorlardı.Bir kaç kez uyarmasına rağmen hala
bildiklerini okumaya devam etmeleri onu zıvanadan çıkarmış ve bütün gücüyle
“Yeter!.”diye bağırmıştı.
“Çocuklar!… Yeter artık!… Boşaltın burayı!..” diye
bağırmaya devam edince,çocuklar oldukları yerde kalmışlar, soğuk gözlerle onu
süzdükten sonra,hepsi birden ağlamaya başladılar.
Çocukların ağlaşmalarına binada oturanlar
inmişler,birbirlerine
“Neler oluyor?” diye soruyorlardı
.Kendi aralarında fısıltıya konuşurlarken,arada birde
ona bakıyorlardı.İçlerinden kısa boylu ve gözleri hafif kısık birisi ona
yaklaştı.Adam,yüzüne kadar iyice sokulduktan ve onu inceledikten
sonra,anımsamıştı kendisini.
“Sen bu malzemelerin sahibisin.”
Onun bu sözleri karşısında diğerleri de şaşkınlıkla
ona doğru yaklaştılar.Hepsininde yüzlerinin soluk olması dikkatini
çekmişti.Sanki,ölü yüzü gibi soğuk ve donuktular.Uzun yüzlü ve sıska bir adam;
“Evet ya, sen bu dükkanın sahibisin.Seni şimdi
hatırladım”
Kel kafalı,yaşlı bir adam;
“Yıllardır buraya hiç uğramadın.Seni zor tanıdık.”
Başındaki örtüsü kirli ve tuhaf
bağlanmış yaşlı kadın,dişsiz ağzıyla lafı geveleyerek;
“Dükkanın kapı-pencereleri hep açıktı.Sen de
buralara uğramaz oldun.İşte sinirlendiğin ve azarladığın bu çocuklar burada
oynayarak,hem oyalandılar hemde kimseleri buraya sokmadılar.Senin dükkanını
korudular.Ama sen onlara iyi davranmadın.Sonra,kaldı ki oyun oynayacakları bir
sokakları da yok.Bırak oynasınlar.Bak, yıllardır malzemelerine hiç zarar
vermediler!” diye,ince ve iç gıcıklayıcı bir sesle haykırdı. Onu, diğerleri
de homurdanarak ve başlarını sallayarak onayladılar.
Bir anda sayıları çoğalan çocukların mahzun bakışları
karşısında,üzülmüştü.Onlarında yüzleri solgundu.
“Bu insanlarda bir gariplik var.” diye düşünüyordu.Ama
soramıyordu da.
“Tamam öyleyse çocuklar..oynayın…ama çok gürültü
yapmayın.Birbirinize de iyi davranın,”
Sonra eliyle dükkanın girişini işaret ederek,
“Şu alandan bu tarafa,içeriye doğru girmeyin.” Dedi.
Daha sözlerini bitirmişti ki çocuklar,kaldıkları
yerden oyunlarına devam etmeye aynı gürültüyü çıkarmaya devam ettiler.Bu ara
bina sakinleri de hızla çoğalmaya ve dükkana doluşmaya başlamışlardı.Üstelik
onlarda çocuklar gibi yüksek sesle konuşuyor ve malzemelerin üstünde dolaşıyorlardı.Çocuklar üzülmesin diye
sesini çıkarmıyordu ama,sesleri ve hareketlerindeki çılgınlıklar hızla artmaya
başlamıştı.Sabretti ve bağırmamaya karar verdi.Bir şey demiyordu,
diyemiyordu.Sadece, sert bakışlarla da etrafını süzmeye devam ediyordu.
Yanına ilk yanaşan beyaz saçlı,gözleri kısık ve kısa
boylu olan adam, kendisi gibi gözleri kısık ve sarı saçlı,beyaz tenli bir kız
çocuğuyla yaklaştı.
“Ben bu binanın yöneticisiyim.”
“Yaaa ..öyle mi? Bilmiyordum” dedi.İçinden de
“Eyvah!..Şimdi birikmiş kiraları ve elektrik
paralarını isterse ne diyeceğim.” Diye geçirdi.
“Memnun oldum.” Adam;
“Burayı boşaltmayı ve başka yere taşınmayı düşünüyor
muşsun? “
“Evet..öyle bir niyetim var.Daha iyi iş yapabileceğim
bir yer ayarlayınca taşıyacağım burasını.”
Burayı taşırsanız çok üzülürüz.Sen buraya hiç kira
ödemiyorsun.Ama satın alacağın söyleniyordu. Herhalde satın almıştır diye
senden kira da istemedik.Satın aldığın adamda yıllardır buralara uğramıyor.”
Adamın sözleri onu rahatlatmıştı.
“Ben burayı satın mı alacaktım?”
Ama bunu da bir türlü hatırlayamıyordu.Bu ara bina
sakinleri de ve oyun oynayan çocuklarında hem sayıları hem de gürültüleri iyice
artmıştı.Bir kaç defa yüksek sesle güzel durmaları ve bağırmamaları için
uyarmıştı ama ne fayda..İşi daha da azıtmaya başlamışlardı.Tüm nefesini tutarak,
“Ne bu gürültü be!..Sınıfımdaki en haylaz çocuklar
bile sizin yanınızda çok sessiz kalıyorlar!
Onun bu haykırışı ile herkes olduğu yerde kalmasına ve
bakışların tekrar kendisine çevrilmesine neden olmuştu.Soğuk bakışlarıyla
dikkatlice onu izliyorlardı.Yöneticinin yanındaki beyaz tenli,kısık gözlü ve
soluk renkli kız;
“Siz öğretmen misiniz?” diye sordu.
“Evet..öğretmenim.”
Kız sessizce ona yaklaştı.Kollarıyla belinden
sarıldı.Başını göğsüne dayayarak,hem sarılıyor hem de ağlıyordu.Yönetici kısa
boylu adam;
“Öğretmenleri çok sever.”
Kız çocuğunun bu davranışı onu duygulandırmıştı.O da
kıza sarıldı.
Orada bulunan büyük-küçük herkes onları izliyordu.
Sonra birden izlemeyi bırakmışlar,kaldıkları yerden
gürültü yapmaya devam etmeye başlamışlardı.
Az ileride bir masada oturan üç adamı görünce
şaşkınlığı daha da arttı.Sanki kahvehanede oturuyor gibi rahattılar.Ona
bakıp,bakıp gülüyorlardı.İçlerinden göbekli olanı önce ayağa kalkmış ve sağ
ayağını sandalyenin üzerine koyarak,bütün ağırlığıyla yeniden oturarak,
kahkahalarla ona bakıp gülüyordu.
Bir yandan eliyle bir çocuğu işaret ederek;
“Hoca!.. senin arabaya bir kalp işareti koymuş bu
çocuk!” diye hem bağırıyor hem de gülüyordu.
“Eee ..çocuk nede olsa.Bir kalemle kalp resmi
çizmiştir herhalde.”dedi.
O sırada adamın işaret ettiği erkek çocuksa,karşısına
geçmiş,sırıtıyor, elinde tuttuğu en az on santim çapında, ateş fışkıran silahı
ona doğru çevirmiş,durmadan tabancasından ateş çıkarttırıyordu.Hem de gerçek
ateş.
Onun bu şeytani gülümsemesiyle dışarıda yol kenarına
park ettiği arabası gözünün önüne gelmişti.
“Aman Allahım ..yoksa..” diyerek,aklında bin bir türlü
düşünceyle dışarıya fırladı.Dışarıya fırlaması ile şaşkınlığı bir kat daha
artmıştı.Dışarıda hava iyice kararmış ve sokak lambalarının ışıkları her yeri
rengarenk sarmıştı. Caddenin kenarındaki arabasının ise,sağ tarafını bir
kamyonet,sol tarafını ise bir dolmuş sarmış,el freninde tutkuları arabalarına
gaz vererek,dans ettiriyorlardı.El frenin bıraktıkları anda arabasını hurdaya
çevirebilirlerdi.
Tam o sırada arabasının içinde oğlunu görünce korkuya
kapılmıştı.
“Çabuk çık arabadan.” diye bağırıyordu.Ama oğluna
sesini duyuramıyordu. Çıkardığı feryat,caddelerden geçen araç gürültüsünün
içinde kaybolup gidiyordu.Can havliyle atıldı ve iki aracın arasına
girerek,kolları ile durmadan hareket eden araçları önlemeye çalıştı.Bu sırada
aracın içinden geriye bakan oğluyla göz göze gelmişti.
“Ben bunları tutuyorum.Çabuk çık araçtan.”
Babasının sesini duyan oğlu,arabayı terk etmemekte
inat ediyordu.
Son bir gayretle,yeri göğü inleten bir ses çıkardı.
“Çabuk in arabadan!”
Babasının sinirlenmesinden ürkmüş olmalı ki,oğlu
arabadan atladı.
Çocuğunun araçtan atladığını gördükten sonra
bağırmasını araçların şoförlerine çevirdiği sırada,korku içinde doğruldu.Rüya
görmüştü ve çok korkmuştu.
Akşam,yemeği çok kaçırdım galiba diye düşündü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder