8 Kasım 2012 Perşembe

Kabus



Akşama doğru evden çıktı.Daha hava tam kararmamıştı.Sokaklarda yürüyen insanlar,koşuşturmalı bir telaş içindeydiler.Hepside aceleleri varmış gibi,oradan oraya hareket ediyorlar,birinin boşalttığı bir yeri,bir başkası dolduruyordu
.
O ise gayet rahattı.Uzun zamandır,bu saatlerde sokağa çıkmadığını ve halkla iç içe olmadığını hatırladı. Aylardır, okul çıkışı eve kapanıyor ve bilgisayarın başından kalkmıyordu.”Ne iyi ettim de kendimi sokağa attım” diye geçirdi aklından.
Tam o sırada,bir tarafı ağaçlarla kapanmış,içinde sıra-sıra rafların üzerinde düzgünce sıralanmış,profil demirlerinin olduğu bir iş yeri gözüne ilişmişti.Sonra eli gayri-ihtiyari birden pantolonunun sağ cebindeki anahtarlara gidince,bu dükkanın kendisinin olduğu aklına gelmişti.Evet..evet.. burası kendisinindi. Heyecanlandı..
”Allah Allah ben burayı tamamen aklımdan çıkarmışım.”dedi.
Bir anda kendini dükkanın önünde buldu.İçerisinin aydınlığı  yarı loştu.İki elini gözünün etrafında tutarak, gözlerini kıstı ve dikkatlice içeriye baktı.Raflardaki demirler,zamana karşı direnmişler ve ne düzenleri nede şekilleri bozulmamıştı.Hatta hiç paslanmamışlardı da..
Aa.. o da ne? Kapı açıktı.Elindeki anahtarlara baktı.”Bunlar,eski dükkanın anahtarları..tabii ya..buraya anahtar gerekli değildi ki..” diye geçirdi aklından.Aslında aklı biraz karışmıştı.Bu dükkanı ve içindeki onca para edecek malzemeleri nasıl olup da,bunca zaman aklından çıkardığına akıl erdimiyordu.
Sonra,krizler geldi aklına.İşleri iyiyken,önce uzak Asya da başlayan kriz,sonra Rusya’yı da sarmış ve dalga -dalga dünyaya dağılmıştı.O günlerde çok direnmişti.Ama,deprem ve arkasından yaşanan “Anayasayı fırlatma” krizlerinden sonra,elinde kalan malzemeleri yok pahasına satmıştı.Geriye kalanları da buraya taşımıştı.Ama niye buraya taşıdığını bir türlü hatırlayamıyordu.Getirdiği malzemeler ve demirler sanki daha azdı.Beyninde bazı bölümler silikti.Sonra yavaşça belleği yerine gelmeye başlamıştı.Yıllar öncesiydi ve tekrar malzeme almış, işinin başına geçmişti.Ama,nedense kimse alış-veriş için gelmediğinden,malları yerinde öylece kala kalmıştı.
Eski müşterileri geldi gözünün önüne.Rauf, önceki borcunu kapatmadığı için gelmiyordu yanına.Tekin de kalan borcunu ödememek için alış-veriş yapmıyordu.Aslında onunla hesapları görüşüp helalaşmak için yanına gitmişti.Bir miktar ödeme yapan tekin,kalan miktarı ödemeye yanaşmamıştı.”Faturasız aldığım malzemelerin karşılığı kesiyorum” demişti.Ama ona gör bu davranış yanlıştı.Fatura alsın almasın bedeli değişmiyordu.O yüzden Tekin’e hakkını helal etmemişti.
“Dükkanın yerini değiştirmeliyim.”
”Ama nereye? Buralarda olmaz artık bu iş.Daha değişik bir yere taşıyayım bunları” diye düşünüyordu.Sonra birden ana caddenin başındaki dükkan geldi aklına.Toptan-gıda ticareti yapan birisi vardı.O boşaltmıştı orayı.Aslında uzun zamandır
“Bu adam burayı boşaltsa da tutsam.” diyordu.Tabii ya.. orayı kiralar ve taşınırsa daha iyi olabilirdi.Hem  ana caddeyede çok yakındı.Üstelik sağı-solu ve önü de boştu.Bu işi için çok uygun bir yerdi.
Dükkanın içine girdi.Yerdeki demirlerin üzerine basarak,geçmeye çalıştı.Biraz dağınık kalmışlardı.Bir kaç tane kepenk borusu gözüne ilişti.Uçları pörsümüş ve çürümeye yüz tutmuşlardı.Dış tarafları pastan iyice kararmıştı.
“Bunları bir yerden çıkma almıştım.Biraz temizlesem iyi olacak.Diğer malzemelerin yanında bu hurdalar hiç de hoş durmuyorlar.”
İlerledi.Sehpanın öbür yanına geçtiğinde,dükkanın ne kadarda büyük olduğunu fark etti.Birden aklına bir şey daha gelmişti.Onca zamandır malzemeleri burada olmasına rağmen,kimse kendisinden kira istemeye gelmemişti.Aslında buranın kirası çevreye göre çok ucuzdu.Emsallerinin beşte biri kadar bir ücretle tutmuştu burayı.Ama yıllardır ödemediği için borcu bayağı birikmiş olmalıydı.Acaba kimse görmeden çekip gitse miydi?Şimdi,birisi gelirde,ödemediğin kira karşılığı bütün bu malzemelere  el koyacağız derse,ne diyecekti?
Birden, dükkanın giriş kapısında önce gürültüleri,sonrada kendileri ortaya çıkan çocukları fark etti.Üç dört taneydiler.Bağırarak konuşuyorlar ve birbirlerini kovalıyorlardı.Onunla da yetinmeyip,raflardan aldıkları borularla birbirlerine iteliyorlardı.
Olduğu yerden hemen fırladı ve çocukların yanına vardı.O orta yerde öylece durup,
”Çocuklar kesin şu gürültüyü!” derken,
çocuklar onun bağırtısına hiç aldırış etmeden kavga eder gibi oyunlarına devam ediyorlardı.Bir kaç kez uyarmasına rağmen hala bildiklerini okumaya devam etmeleri onu zıvanadan çıkarmış ve bütün gücüyle
“Yeter!.”diye bağırmıştı.
“Çocuklar!… Yeter artık!… Boşaltın burayı!..” diye bağırmaya devam edince,çocuklar oldukları yerde kalmışlar, soğuk gözlerle onu süzdükten sonra,hepsi birden ağlamaya başladılar.
Çocukların ağlaşmalarına binada oturanlar inmişler,birbirlerine
“Neler oluyor?” diye soruyorlardı
.Kendi aralarında fısıltıya konuşurlarken,arada birde ona bakıyorlardı.İçlerinden kısa boylu ve gözleri hafif kısık birisi ona yaklaştı.Adam,yüzüne kadar iyice sokulduktan ve onu inceledikten sonra,anımsamıştı kendisini.
“Sen bu malzemelerin sahibisin.”
Onun bu sözleri karşısında diğerleri de şaşkınlıkla ona doğru yaklaştılar.Hepsininde yüzlerinin soluk olması dikkatini çekmişti.Sanki,ölü yüzü gibi soğuk ve donuktular.Uzun yüzlü ve sıska bir adam;
“Evet ya, sen bu dükkanın sahibisin.Seni şimdi hatırladım”
Kel kafalı,yaşlı bir adam;
“Yıllardır buraya hiç uğramadın.Seni zor tanıdık.”
Başındaki  örtüsü kirli ve tuhaf bağlanmış yaşlı kadın,dişsiz ağzıyla lafı geveleyerek;
“Dükkanın kapı-pencereleri  hep açıktı.Sen de buralara uğramaz oldun.İşte sinirlendiğin ve azarladığın bu çocuklar burada oynayarak,hem oyalandılar hemde kimseleri buraya sokmadılar.Senin dükkanını korudular.Ama sen onlara iyi davranmadın.Sonra,kaldı ki oyun oynayacakları bir sokakları da yok.Bırak oynasınlar.Bak, yıllardır malzemelerine hiç zarar vermediler!” diye,ince ve iç gıcıklayıcı bir sesle haykırdı. Onu, diğerleri de  homurdanarak ve başlarını sallayarak  onayladılar.
Bir anda sayıları çoğalan çocukların mahzun bakışları karşısında,üzülmüştü.Onlarında yüzleri solgundu.
“Bu insanlarda bir gariplik var.” diye düşünüyordu.Ama soramıyordu da. 
“Tamam öyleyse çocuklar..oynayın…ama çok gürültü yapmayın.Birbirinize de iyi davranın,”
Sonra eliyle  dükkanın girişini işaret ederek,
“Şu alandan bu tarafa,içeriye doğru girmeyin.” Dedi.
Daha sözlerini bitirmişti ki çocuklar,kaldıkları yerden oyunlarına devam etmeye aynı gürültüyü çıkarmaya devam ettiler.Bu ara bina sakinleri de hızla çoğalmaya ve dükkana doluşmaya başlamışlardı.Üstelik onlarda çocuklar gibi yüksek sesle konuşuyor ve malzemelerin  üstünde dolaşıyorlardı.Çocuklar üzülmesin diye sesini çıkarmıyordu ama,sesleri ve hareketlerindeki çılgınlıklar hızla artmaya başlamıştı.Sabretti ve bağırmamaya karar verdi.Bir şey demiyordu, diyemiyordu.Sadece, sert bakışlarla da etrafını süzmeye devam ediyordu.
Yanına ilk yanaşan beyaz saçlı,gözleri kısık ve kısa boylu olan adam, kendisi gibi gözleri kısık ve sarı saçlı,beyaz tenli bir kız çocuğuyla yaklaştı.
“Ben bu binanın yöneticisiyim.”
“Yaaa ..öyle mi? Bilmiyordum” dedi.İçinden de
“Eyvah!..Şimdi birikmiş kiraları ve elektrik paralarını isterse ne diyeceğim.” Diye geçirdi.
“Memnun oldum.” Adam;
“Burayı boşaltmayı ve başka yere taşınmayı düşünüyor muşsun? “
“Evet..öyle bir niyetim var.Daha iyi iş yapabileceğim bir yer ayarlayınca taşıyacağım burasını.”
Burayı taşırsanız çok üzülürüz.Sen buraya hiç kira ödemiyorsun.Ama satın alacağın söyleniyordu. Herhalde satın almıştır diye senden kira da istemedik.Satın aldığın adamda yıllardır buralara uğramıyor.”
Adamın sözleri onu rahatlatmıştı.
“Ben burayı satın mı alacaktım?”
Ama bunu da bir türlü hatırlayamıyordu.Bu ara bina sakinleri de ve oyun oynayan çocuklarında hem sayıları hem de gürültüleri iyice artmıştı.Bir kaç defa yüksek sesle güzel durmaları ve bağırmamaları için uyarmıştı ama ne fayda..İşi daha da azıtmaya başlamışlardı.Tüm nefesini tutarak,
“Ne bu gürültü be!..Sınıfımdaki en haylaz çocuklar bile sizin yanınızda çok sessiz kalıyorlar!
Onun bu haykırışı ile herkes olduğu yerde kalmasına ve bakışların tekrar kendisine çevrilmesine neden olmuştu.Soğuk bakışlarıyla dikkatlice onu izliyorlardı.Yöneticinin yanındaki beyaz tenli,kısık gözlü ve soluk renkli kız;
“Siz öğretmen misiniz?” diye sordu.
“Evet..öğretmenim.”
Kız sessizce ona yaklaştı.Kollarıyla belinden sarıldı.Başını göğsüne dayayarak,hem sarılıyor hem de ağlıyordu.Yönetici kısa boylu adam;
“Öğretmenleri çok sever.”
Kız çocuğunun bu davranışı onu duygulandırmıştı.O da kıza sarıldı.
Orada bulunan büyük-küçük herkes onları izliyordu.
Sonra birden izlemeyi bırakmışlar,kaldıkları yerden gürültü yapmaya devam etmeye başlamışlardı.
Az ileride bir masada oturan üç adamı görünce şaşkınlığı daha da arttı.Sanki kahvehanede oturuyor gibi rahattılar.Ona bakıp,bakıp gülüyorlardı.İçlerinden göbekli olanı önce ayağa kalkmış ve sağ ayağını sandalyenin üzerine koyarak,bütün ağırlığıyla yeniden oturarak, kahkahalarla ona bakıp gülüyordu.
Bir yandan eliyle bir çocuğu işaret ederek;
“Hoca!.. senin arabaya bir kalp işareti koymuş bu çocuk!” diye hem bağırıyor hem de gülüyordu.
“Eee ..çocuk nede olsa.Bir kalemle kalp resmi çizmiştir herhalde.”dedi.
O sırada adamın işaret ettiği erkek çocuksa,karşısına geçmiş,sırıtıyor, elinde tuttuğu en az on santim çapında, ateş fışkıran silahı ona doğru çevirmiş,durmadan tabancasından ateş çıkarttırıyordu.Hem de gerçek ateş.
Onun bu şeytani gülümsemesiyle dışarıda yol kenarına park ettiği arabası gözünün önüne gelmişti.
“Aman Allahım ..yoksa..” diyerek,aklında bin bir türlü düşünceyle dışarıya fırladı.Dışarıya fırlaması ile şaşkınlığı bir kat daha artmıştı.Dışarıda hava iyice kararmış ve sokak lambalarının ışıkları her yeri rengarenk  sarmıştı. Caddenin kenarındaki arabasının ise,sağ tarafını bir kamyonet,sol tarafını ise bir dolmuş sarmış,el freninde tutkuları arabalarına gaz vererek,dans ettiriyorlardı.El frenin bıraktıkları anda arabasını hurdaya çevirebilirlerdi.
Tam o sırada arabasının içinde oğlunu görünce korkuya kapılmıştı.
“Çabuk çık arabadan.” diye bağırıyordu.Ama oğluna sesini duyuramıyordu. Çıkardığı feryat,caddelerden geçen araç gürültüsünün içinde kaybolup gidiyordu.Can havliyle atıldı ve iki aracın arasına girerek,kolları ile durmadan hareket eden araçları önlemeye çalıştı.Bu sırada aracın içinden geriye bakan oğluyla göz göze gelmişti.
“Ben bunları tutuyorum.Çabuk çık araçtan.”
Babasının sesini duyan oğlu,arabayı terk etmemekte inat ediyordu.
Son bir gayretle,yeri göğü inleten bir ses çıkardı.
“Çabuk in arabadan!”
Babasının sinirlenmesinden ürkmüş olmalı ki,oğlu arabadan atladı.
Çocuğunun araçtan atladığını gördükten sonra bağırmasını araçların şoförlerine çevirdiği sırada,korku içinde doğruldu.Rüya görmüştü ve çok korkmuştu.
Akşam,yemeği çok kaçırdım galiba diye düşündü…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder