11 Nisan 2013 Perşembe

Bir Akil Adam Öyküsü


Yaşadığımız günlerin önemi yeni bir sürecin başlamasıyla birlikte,bir kat daha arttı.İki yıl önce CHP'nin önerisiyle gündeme gelen "Akil Adamlar" fikrine önceleri sessiz kalan hükümet, yeni sürecin başlamasıyla birlikte öneriyi hayata geçirdi.
Toplum içinde zaten işleyen "Akil Adamlar" müessesesiyle ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum.

Ticaretle cebelleştiğim yıllarda Güneydoğulu olduğunu bildiğim bir müşterim vardı.Şimdi adını unuttum ama,öykünün anlatımı sırasında Rüstem diyelim adına.
İş yerimde otururken biraz telaşlı bir şekilde geldi Rüstem.
Kısa bir soluklanmadan sonrada;
- Arabayı biradere vermiştim.Ama acil bir işim çıktı.Hayırlı bir iş için beni karşıdan bekliyorlar.Eğer işin yoksa arabanı ya bana ödünç ver.Yada karşıya gidip-gelelim.Gidiş-geliş benzin masrafını karşılarım.dedi..
Bunun üzerine;
- Arabayı veremem ama,madem hayırlı bir iş var.Çorbada tuzumuz olsun.Gider-geliriz,diyerek geri çevirmedim ve arabaya atlayarak düştük yola.
Anadolu yakasında Sultanbeyli'ye bir saat süren yolculuktan sonra ulaştık.Bir süre ara sokaklarda ilerledikten sonra daha tam olarak tamamlanmamış olan bir inşaatın önünde durduk.Binanın giriş katındaki büyük demir kapı açıldığında içerisinde kadınların ve  erkeklerin ayrı ayrı odalarda doluşarak oturdukları kalabalık bir gurupla karşılaştık.Rüstem'i bekledikleri her hallerinden belliydi.Karşılıklı odaların arasından geçerken kadınlar yüzlerini kapatarak başlarını geriye çevirmiş halde, bizimle göz göze gelmekten kaçınır gibi  oturuyorlardı.
Uzun koridordan ilerleyerek açılan paravan kapıdan geçtik ve çok fazla ışık almayan geniş  bir hole ulaştık.Burada bir kaç orta yaşlı adamla genç sayılabilecek bir kaç kadın ve ses çıkarmaktan korkarak,kadınların dizleri dibine büzüşmüş beş-altı çocuğun bakışlarıyla karşılaştık.
Bizim içeriye girmemizle birlikte kadınlar toparlanırken,ayağa kalkan adamlar diğer köşede kümelenerek,fısıltıyla birbirlerine bir şeyler dediler.Sonra içlerinden birisi gruptan ayrılarak,holün orta yerinde duran çift kanatlı bir kapıya yöneldi.Kapıyı tıklattı ve içeriye girdi.Beş-on saniye sonrada girdiği kapıdan geri adımlarla çıktı ve Rüstem'e dönerek,göz işareti ile içeriye girmesini söyledi.

Rüstem , kapıya doğru hamle yapacağı sırada iki kanatlı kapı içeriden her iki yana doğru açıldı.İçerisi hole göre oldukça aydınlık ve geniş bir salona açılıyordu.Salonun orta yerinde özel yapıldığı belli olan işlemeli bir koltuk üzerinde başı sarıklı ve elinde uzun bir asası olan iri-kıyım bir adam oturuyordu.Üzerinde uzunca bir cüüppe bulunan adamın sakalları ve saçları da uzundu.Kıyafeti ise baştan aşağıya bej rengindeydi.
Bizim Rüstem içeriye girdikten sonra tam kapı eşiğinde önce tere diz çöktü,Başını eğdi ve kaldırmadan emekleyerek,adamın oturduğu koltuğa doğru ilerledi.Adamın ayak uçlarına kapandı.(Sanırım,ayaklarını öptü.Yada ben öyle anladım.Çünkü,tam geriden net görünmüyordu.)Daha sonra adamın omzuna el sürmesiyle birlikte doğruldu ve her iki ellerini tutarak,bir kaç defa öperek,başına sürdü.Daha sonrada koltuğun yanına diz çökerek ,başını kaldırmadan oturdu.Daha sonra çift kanatlı kapı kapandı.
Rüstem'in oturmasıyla birlikte tüm bakışların üzerime doğru çevrildiğini hissettim.İçlerinden birisi yanıma yaklaştı ve kısık bir sesle,"Kardaş,şöyle otur." diyerek,bir sandalyeyi gösterdi.
Kalabalık ortam olmasına rağmen sessizliğin hakim olduğu loş odada on dakikalık sıkıcı bir bekleyişin sonucunda Rüstem geri geldiğinde sevinmiştim.Bir kaç dakikada oradakilerle süren ayaküstü konuşmalardan sonra yanıma gelen Rüstem,"Patron,işimi hallettim.Artık dönebiliriz." dedi.
Arabaya bininceye kadar bir şey konuşmadık.Araba hareket ettikten sonra da bir müddet konuşmadık.En sonunda dayanamadım ve "Rüstem,ne iş bu iş.Kim bu insanlar,el-ayak öptğün o sarıklı adam da neyin necisi."diye soruları arka arkaya sordum.
Rüstem;
O sarıklı adam bizim Şıhımız.Biz geniş bir topluluğuz.On binden fazla nüfusumuz var.Holde gördüğün adamlar Şıhın kardeşleri.Kadınlarla çocuklar Şıhın karıları ve çocukları.Girişte oturanlarda Şıhın işlerini ve hizmetlerini gören hısım,akraba ve aşiretin insanları...." dedikten sonra yine sessizlik çöktü.
Biraz sonra tekrar sessizliği bozdum.
- peki,şu hayırlı iş neydi?
Rüstem güldü ve devam etti.
- İki genç insanı evlendiriyoruz.Biz,kendi mıntıkamız dışından kız almayız da vermeyiz de.Ancak,kendi aramızda kız alıp-verirken Şıhın onayını almak zorundayız.Şıh  onay verirse,evlendirilmek istenen gençler o zaman evlenebilirler.dedi.
Ben güldüm tabii.
-Şıh onaylamazsa,gençler birbirini sevse de evlenemez mi? diye sordum.
"Evlenemezler." dedi."Evlenseler de,yaşatmazlar." diye tamamladı.
Ürkmüştüm."
-Yapma yav... dedikten sonra,
-Buralara kadar geldik.Peki sen onayı aldın mı?
dediğimde gözleri parlıyordu.
-Evet,aldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder