16 Kasım 2012 Cuma

Uyanık Olmak


Büyük şehirlerde yaşayanlar ve özellikle de İstanbul’da yaşayanlar…
İyi bilirler hem  de çok iyi bilirler yaşamanın en ince ayrıntılarını…
Yollarda rahat rahat  yürüyen göremezsiniz. Herkesin acelesi vardır.Herkes bir yerlere yetişebilme telaşındadır. Yaşam; sürekli olarak koşturmacadır.
Onun içindir ki;  yeteneklerini bireysel olarak geliştirmişlerdir.Yada öyle hissederler.

Bu gelişen yeteneklerini,bazıları önceden tasarladıklarını,diğerleri de pratik yaşamda birbirlerinden görüp, etkilenerek,ulaştıklarını kabul ederler.
Bu şehirde yaşayan her fert öyle yada böyle birilerinin oyununa gelmiş, canına,parasına veya malına “kast” a uğramıştır. Yine de bu insanlar yılmamışlardır. Başlarına gelmiş en kötü olayları bile yaşamın gereği olarak algılarlar.Hatta bu sıra dışı uygulamalar onlar için yaşanması gereken deneyimlerdir.
En büyük mücadele alanlarından birisi kuyruklara olan öfkeleridir.
Otobüslere ve minibüslere sırayla binmeyi hiç sevmezler.Çünkü; doğru olana alışamamışlardır.
Öyle ya !..ne kuyruğu,sırası yahu..
kuyrukta beklemek zaman kaybıdır.Ne gerek var canım sende...
Biran önce binelim,gidelim”mantığı daha ağır basmıştır.
Toplu taşıma araçlarında nedense rahatça oturarak; günlük gazete,dergi,kitap okuyarak seyahat etmeyi de sevememişlerdir.
İlla üst üste balık istifi olmalılar, birbirlerinin her türlü ağız ve vücut kokularını , küçük zararsız tacizlerini birinci elden  hissetmelidirler.
Daha otobüse veya minibüse binerken,ayağının birisini  o kalabalık içinde aracın içine atabilenin, kendisini araçta hissetmesi kadar  güzel bir duyguyu yaşamasını dünyanın neresinde görebilirsiniz.Hele yanında ki arkadaşı onunla aynı hareketi yapamamışsa,seyreyle manzarayı,”tüh! enayi...keriz herif !..” Bazen  de adam karısına bağırır. “Salak kadın bi öğretemedim şu işi..ben sana sorarım bunun hesabını” Neyin hesabıysa bu...
Yaşamın değişik safhalarında bunlara benzer bir sürü örnekler, gözlerinin önünde devamlı olmasına rağmen, nedense hiç bir zaman olumsuzlukları düzeltme düşünceleri ilgilerini  çekmez.
Günlük yaşamın bir parçası olarak kabullendiklerinden  dolayı olsa gerek,bu tür davranışlarda bulunmakta zorlananlar bile pratik eksiklikleri olduğunu  düşünmekten kendilerini alıkoyamazlar.Bir daha başlarına gelebilecek bu ve benzeri olaylarda nasıl davranmaları gerektiği hakkında, birbirleri ile fikir alış verişlerinde bulunurlar. Bir daha ahmakça davranmayacaklarına dair birbirlerine ve kendilerine en içten sözleri verirler.
Ne var ki yaşam sürmektedir. Birileri birilerini hain ağlarına alacak ve kendi yaşam koşullarını sürebilmek için, bazen karşısındaki kişinin canını bile hiçe sayabilecektir.İnsanların sağlıklarını tehdit etmek en hoşlarına giden çalışma alanlarıdır. Çalmak-çırpmak onlar için sıradan olaylardır.Kendilerini haklı çıkaracak gerekçeleri de sıralayarak ,yine kendileri onaylarlar.
Bu gerekçelerin bazıları da oldukça masumdur. İşlerini yaparken birilerinin zarar görmesi sadece basit bir iş kazası”dır. İş kazası riski sıfır olan veya çok düşük olan çalışma alanı yeryüzünde henüz yoktur.Hem onlar bu işleri çoluk-çocuklarının geçimleri için , gelecekleri ve yaşamları için yapmaktadırlar.Sonra ellerinden başka bir şey gelmemektedir.Bu işler için yetiştirilmişlerdir.
Salt kendileri değil; toplumun genelinde kısa yoldan  bir yerleri  tutma,birilerini basamak olarak kullanma, uğraşmadan-çalışmadan  ve üretmeden  başkalarının kazanımlarına ortak olma duyusu egemen olmuştur. İşte böyle bir ortamdan yararlanma ve fazlalıkları toplama görevlerini  üstlenmişlerdir.Görevlerini yaparlarken de “toplumu  uyanık tutma” misyonunu da yerine getirdiklerini  mutlulukla ve kıvanç duyarak söylemektedirler.
Peki:Kimlerdir,bu toplumun uyanık tutulan dinamik kesimleri?Nerede ve nasıl yaşarlar?Beklentileri,istekleri nelerdir?Kısa yoldan köşeyi dönme hevesleri var mıdır? Hangi şartlar;“ insan olma ”özelliğinin önüne: “namussuzluğu-hokkabazlığı-yüzsüzlüğü-hırsızlığı”getirmiştir?Utanç duyduklarını başaranları niçin yüceltmişlerdir? Onların karşısında kendilerini; beceriksiz,aptal ve ezilmiş hissetmelerinin nedenleri nelerdir?”uyanık” olmaları; çocuklarına aldıkları sütün üretim/tüketim tarihlerine bakmakla mı sınırlıdır?Yoksa yaptıkları-yapacakları bir şeyler mi vardır? Yada onların yerine kararları en iyi şekilde alıp-veren,uygulayan,onaylayan birileri var da onlar bunun farkında mı olamıyorlar  acaba ? Kim bilir!..  Belki de henüz zamanı gelmemiştir?  
                         


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder